Geri Dönüşü Yok, Bir Babanın Güncesinde ve Kızının Belleğinde Ermeni Soykırımı

Parution en Turquie aux éditions Aras Yayıncılık du Journal de déportation de Vahram Altounian, écrit en 1920 à Lyon et publié enfin en 2015‏ en turc dans ce qui fut son pays  : Geri Dönüşü Yok, Bir Babanın Güncesinde ve Kızının Belleğinde Ermeni Soykırımı, Vahram ve Janine Altounian, "Sans retour possible, le génocide arménien dans le journal d'un père et la mémoire de sa fille".
Geri Dönüşü Yok, 1915 yazında ailesiyle birlikte Bursa’dan Suriye çöllerine doğru bir ölüm yolculuğuna çıkarılan on dört yaşındaki Vahram’ın, felaket yıllarının hemen ardından kaleme aldığı güncesinin üzerine temelleniyor.

Kitap, babasının defterini saklı kaldığı çekmecede onyıllar sonra keşfederek gün yüzüne çıkaran yazar Janine Altounian ile dilbilim ve psikanaliz uzmanları Krikor Beledian, Régine Waintrater ve René Kaës’in günceyi dilbilimsel, tarihsel ve psikanalitik açıdan ele aldıkları beş makaleyi de bir araya getiriyor.

Geri Dönüşü Yok, Bir Babanın Güncesinde ve Kızının Belleğinde Ermeni Soykırımı

Çeviri: Renan Akman à qui l'on doit l’animation de la rencontre avec Janine Altounian à l'institut français d'Istanbul le 13 mai 2014.
Yayına Hazırlayan: Nıvart Taşçı - Ararat Şekeryan
Güncenin çevriyazısı: Takuhi Tovmasyan
Düzelti: Bella Habip
Kapak Tasarımı: Aret Gıcır
Yazar Hakinda 

Janine Altounian 1934 Paris doğumlu çevirmen ve yazar. 1970'ten başlayarak kırk yıl boyunca Sigmund Freud'un eserlerinin çevirmenliğini yaptı ve yazarın Presses Universitaires de France tarafından yayımlanan toplu eserleri arasıdaki dil birliğini sağlamaktan sorumlu uzman olarak çalıştı. 1915 Ermeni soykırımından sağ kurtulmayı başararak Fransa'ya sığınan bir ailede yetişen Altounian, aynı zamanda kolektif travmanın sağ kalanların dili üzerindeki etkisi ve aktarımı üzerine çalışıyor. Altounian, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırımlarla ilgili araştırmalar yapan uluslararası AIRCRIGE birliğinin kurucularındandır.

Açıklama
Geri Dönüşü Yok, 1915 yazında ailesiyle birlikte Bursa'dan Suriye çöllerine doğru bir ölüm yolculuğuna çıkarılan on dört yaşındaki Vahram'ın, felaket yıllarının hemen ardından kaleme aldığı güncesinin üzerine temelleniyor. Kitap, babasının defterini saklı kaldığı çekmecede onyıllar sonra keşferedek gün yüzüne çıkaran yazar Janine Altounian ile dilbilim ve psikanaliz uzmanları Krikor Beledian, Régine Waintrater ve René Kaës'in günceyi dilbilimsel, tarihsel ve psikanalitik açıdan ele aldıkları beş makaleyi de bir araya getiriyor. "Bu günce bir tür biotexte'dir, bir yaşam metnidir. [...] Yaşam metni yaşamın metinle geri gelmesidir; yaşanmış bir hayatın kaleme alınmasına tanık olduğumuz bir otobiyografiden farklıdır bu. Iskalanmış, yeterince anlam düzeyine taşınamamış, başkalarıyla paylaşılamamış, sessizlik ve inkârla çevrelenmiş bu soykırım yaşantısı ruhsallığın ücra bir köşesinde sıkışıp kalmıştır. [...] Pasaportlara vurulan Geri Dönüşü Yok damgasının soykırımın simgeleşmesi açısından içerdiği olumsuzluğu, yokluğu ve yasağı aşan bu kitabı soykırım üzerine yazılan ve çekmecelerde hapsolmuş tüm metinlerin yaşama geri dönmesi için, özellikle de Türkçede geri dönmesi için bir vesile, umut ve taahhüt olarak da düşünmemiz mümkün müdür?" (Bella Habip, Sunuş) (Vahram Altounian'ın güncesinden) 6 sahat sonra Hamam'a vardık. Bide baktık açlıktan çekirge yiyorlar, ölenler ise ölen ölene. Hasılı biz cadırı kurduk ama hayriim (babam) cok fena oldu, kalkamaz oldu. Tekrar "Hayde sefkiyat" dediler. Validem ise: "Hastamız gayet ağır hastadır aman rica iderim bu seferkinde duralım, gelecek sefer gideriz" dedi. Onnar ise: "Vay sen cevap veriyon" deyip hayriimin kafasına vurmaya başladılar. Validem ise: "Aman ona vurma bana vur" dedi. Ağır bir hastaya sopa vurursan ne olur. 6 gun sonra, hayriimin vefat etdiyi gun tekrar sefkiyat. Tekrar mayriimi (annemi) dövmeye başladılar da biz iki kardaş ahliyoruz ama ne fayda elimizden bir şey gelmes ki, onnar köpek surusu gadar. Mayriime diyorlar ki: "İşte hastan öldü." Mayriim cevap verdi: "Öluyu gömelim de öyle gidelim." "Yok herkes ne yapiyorsa siz de onu yapın" dediler. Herkezin yaptıhı şudur ki bırakıp gidiyorlar, ertesi gece çakallar parcaliyor...